1

2012 filmi divx izleyin

2012 Filmi Dünyanın Sonu
Tür : Aksiyon / Gerilim / Bilim Kurgu
Yönetmen : Roland Emmerich
Senaryo : Roland Emmerich , Harald Kloser
Görüntü Yönetmeni : Dean Semler
Müzik : Harald Kloser
Yapım : 2009, ABD / Kanada


Oyuncular

John Cusack (Jackson Curtis) , Thandie Newton (Laura Wilson) , Woody Harrelson , Amanda Peet (Kate) , Morgan Lily (Lilly) , Danny Glover (Başkan Wilson)

Tarihte daha önce hiçbir kültürde, farklı dinde ve bilim insanları ile devletler arasında bir yıl bu kadar belirgin bir şekilde önem taşımamıştır.

2012, dünyanın sonunu getiren global bir felaketin ardından, kurtulanların kahramanca mücadelelerini anlatan destansı bir macera.

Maya inanışına göre 2012 yılında dünyanın sonu gelecektir. 
Konusu


2012 filminde, Maya'ların uzun hesabına göre 21 Aralık 2012 tarihinde büyük felaketlerle insan çağının sona ereceği inancını ele alıyor. 2012 yılı Mayalar için dünyanın sonu, Ruhlara göre foton kuşağına girip insanlığın bilinç atlayacağı tarihtir. 2012 aynı zamanda Nostradamus'un kehanetlerinin bittiği yıldır. 2012 deki felaketlerden sonra insanlığın yükseleceği tahmin ediliyor.Ayrıca 4. boyuta geçileceği,foton kuşağına girilmesi de sözkonusu.



Oyuncular 

John Cusack (Jackson Curtis) , Thandie Newton (Laura Wilson) , Woody Harrelson , Amanda Peet (Kate) , Morgan Lily (Lilly) , Danny Glover (Başkan Wilson) 

Panik Atağın 13 Belirtisi, 9 Özelliği

Her geçen gün daha çok insanı pençesine alarak gündemden düşmeyen bir hastalık olan panik atak aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan bir özelliğe sahiptir. İşte Panik Atak hastalığının 13 belirtisi:
Toplum genelinde insanların yüzde kaçı hayatından memnun ve mutlu konulu bir araştırma yapılsa sonuç çok iç açıcı olmaz herhalde…

Hayatın zorlukları yaşanan olumsuzluklar insanları bazen savunmasız ve güçsüz bırakabiliyor. Bu dönemi zaman zaman hepimiz yaşamışızdır, yaşamaya da devam ediyoruz. Böylesi durumlarda insanlar depresyon geçirebiliyor ya da farklı psikolojik hastalıklara yakalanabiliyorlar. Ne yazık ki birçok insanın hayatını zorlaştıran ve son günlerde sıkça duymaya başladığımız panikatak da bu hastalıklardan biri…

Panik Atak nedir?

Panik atak, başta panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatrik bozuklukta ve bazı fiziksel hastalıklarda görülen yoğun korku, kaygı, yoğun endişe karışımı bir nöbettir. Panik atak aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan bir özelliğe sahiptir.

Panik atağın belirtileri nelerdir?

1- Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama ya da kalp hızında artma olması

2- Terleme

3- Titreme yada sarsılma

4- Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumları

5- Soluğun kesilmesi

6- Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi

7- Bulantı ya da karın ağrısı

8- Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma

9- Derealizasyon (gerçek dışılık duygular) ya da deparsonalizasyon (benliğinden ayrılmış olma)

10- Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu

11- Ölüm korkusu

12- Paresteziler (uyuşma ya da karıncalaşma duyumları)

13- Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları

Panik atak ile ilgili bilinmesi gereken gerçekler nelerdir?

Panik bozukluğu bir kalp rahatsızlığı değildir.

1- Panik bozukluğu ölüme yol açan bir hastalık değildir.

2- Panik bozukluğu bir akıl hastalığı değildir.

3- Panik atağı sırasında insanların öldüklerine, delirdiklerine ya da kontrol dışı davranışlarda bulunduklarına ilişkin hiçbir tıbbi bilgi yoktur.

4- Panik atak insanı hem duygusal yönde hem de bedensel anlamda aşırı derecede zorlayan bir yaşantıdır fakat bunu yaşayan bilir ve dışarıdan anlaşılmaz.

5- Panik atak sırsında yaşanan nefes alma sorununu aşmak için yapılan en büyük hata hızlı nefes alıp vermektir. Oysa o daha yorucudur, yapılması gereken derin ve sakin nefes almaktır.

6- Atak geçireceğim diye dışarı çıkmaktan, kalabalık yerlere gitmekten korkmayınız. Bu konudaki temel davranışınız hastalıktan önce neleri yapabilmekteyseniz onları yapmayı sürdürmek olacaktır.

7- İlaç tedavisi panik atakları azaltmak için etkilidir ama sadece ilaç yeterli değildir. Bunun yanında eğer psikoterapi alırsanız sorunla başa çıkmayı öğrenmiş olursunuz.

8- Tedavi içerisinde bile atakları yaşamaya devam edebilirsiniz, ama nasıl engelleyebileceğinizi öğrenmiş olduğunuzdan daha hafif atlatacaksınızdır.

9- Atak başladığında belirtilerin en yoğun yaşandığı süre 10 dakikadır. Sağlık kuruluşlarına gitmeye çalışsanız bile vardığınızda geçmiş olacaktır. Unutmayın fizyolojik değil psikolojik bir rahatsızlıktır.


Panik atak hastalığının tedavisi mümkün müdür?

Panik atak tedavisi mümkün bir hastalıktır. Hastaya önce hastalığı nasıl kontrol edebileceği öğretilmektedir. Bunu başarabilen hasta ilerleyen zamanlarda panik atağı tamamen hayatından çıkarabilmektedir.

Panik atak tedavisindeki en büyük sorun hastanın fiziksel bir rahatsızlığı olduğuna inanması ve bu nedenle psikolojik desteği geç aramasıdır. Yapılan araştırmalar, panik atak tanısı konulan hastaların yüzde yetmişinin hastalığın ne olduğunu bulmak için en az 10 doktora gittiğini göstermektedir. Birçok defa tam sağlık denetimi ve gerksiz birçok ilaç kullanmış olan hasta doğru yere geldiğinde panik atak teşhisi koymak ise kolay olmaktadır.

Sadece psikiyatrsitler tarafından tedavi ve dönem dönem ilaç kıullanılmasınıda gerektiren tedavi aşamasında hastanın doktoruna güvenmesi çok önemlidir. Güven duyulan ve rahat hissedilen bir uzmana gidilmesi tedavi sürecini hızlandırabilmektedir.

Tedavi sırasında nefes ve rahatlama egzersizleri, atağın üstüne gitme teknikleri ve kas gerginliğini yok etmeye yönelik alıştırmalar hastaya öğretilmekte ve uygulanmaktadır.

RAMAZANDA SAĞLIKLI BESLENİN

Yaklaşık 14 saat dinlenmeye çekilen mideye aniden yüklenmek, sindirim sorunlarına neden olabilir. Bu nedenle orucu hafif yiyeceklerle açmaya özen gösterin. Ramazanda 2 öğün yiyorum diye 2 kişilik yemek yemeyin. İftar ve sahur arasında 10 bardak su için.

Ramazanda Tafsiye Edilen Menü:

İftar:
1 Adet hurma ve 1 adet zeytin
1 Bardak su
1 Kase çorba
1 Kase salata (5 dakikada tüketin) (10 dakika ara vermek daha rahat bir akşam geçirmenize katkı sağlayacaktır.)

Akşam:
3-5 köfte kadar (90-150 g) tavuk, balık, et, peynir (kurubaklagil veya sebze yemeğiyle birlikte olabilir)
10-12 yemek kaşığı sebze yemeği
1-3 Dilim çavdar ekmeği
2-4 Yemek kaşığı pilav(bulgur) veya makarna(kepekli)
1 Su bardağı süt veya yoğurt
Karışık sebze salatası (1 çay kaşığı zeytinyağı )
1-2 porsiyon meyve (meyve suyu olarak tüketilebilir)
½ porsiyon tatlı (sütlü tatlılar tercih edilmelidir)

Ara:
2 Porsiyon meyve (2 adet meyveden elde edilmiş taze sıkılmış meyve suyu)
1 Su bardağı süt veya yoğurt

Sahur
1 Bardak süt veya yoğurt
5 Adet zeytin veya 2 adet ceviz içi veya 6-7 adet badem/fındık/fıstık
2-3 kibrit kutusu kadar (60-90 g) beyaz peynir veya 40-60 gram kaşar peynir
(1 adet haşlanmış yumurta + 1-2 kibrit kutusu kadar (30-60 gr) beyaz peynir)
3-4 Dilim çavdar ekmeği
Biber domates salatalık
1-2 Porsiyon meyve (2 adet meyveden elde edilmiş taze sıkılmış meyve suyu)

Dikkat edilmesi gerekenler!
* Yaklaşık 14 saat dinlenmeye çekilen mideye aniden yüklenmek, sindirim sorunlarına neden olabilir. Orucu hafif yiyeceklerle açın.
* Ramazan ayı süresince yapılan başlıca beslenme hatalarından biri de az meyve yemektir. Günde en az 4-5 porsiyon meyve tüketin.
* Mutlaka sahura kalkın. Bu şekilde hem aç kaldığınız süreyi azaltır hem de metabolizmanızın yavaşlamasını önlemiş olursunuz.
* Oruç tutarken vücut uzun süre susuz kalacağı için, iftar ve sahur arasında bol su içmeye özen gösterin. (En az 10 su bardağı)

KADINLAR ERKEKLERDEN ÇOK KABUS GÖRÜYOR

İngiltere’de yapılan bir araştırma, kadınların erkeklerden daha çok kabus ve duygusal rüyalar gördüğünü ortaya koydu.

170 gönüllü üzerinde yapılan araştırmada, yakın zamanda gördükleri rüyaları anlatmaları istenen deneklerden erkeklerin yüzde 19’u, kadınların ise yüzde 30’u kabus gördüğünü söyledi.

Başka bir araştırma da, erkeklerin kadınlara nazaran daha rahat bir uyku çektiklerini gösterdi.

Kadınlardaki bu olumsuzluklara tek neden olarak, adet dönemlerinde vücut ısısındaki değişiklik gösterildi.

Edinburgh Uyku Merkezi Müdürü doktor Chris İdzikowski ise araştırmanın sonuçlarına şaşırmadığını belirterek, bu araştırmadan kadınların daha fazla kabus gördükleri mi yoksa bu kabusları daha iyi hatırladıkları mı sonucunun çıkarılması gerektiğine dikkat çekti.

TÜRK DOKTORDAN İNANILMAZ BULUŞ

Çalışmalarını ABD'deki Yale Üniversitesinde sürdüren Prof. Dr. Murat Günel tarafından yapılan araştırmayla, beyin kanamalarına yol açan anevrizmaya neden olan 3 gen bulundu.

Araştırma sayesinde, anevrizma oluşma riski yüksek hastalar basit bir kan testiyle tespit edilerek, beyin kanamaları önlenebilecek.

Yale Üniversitesi Beyin Cerrahisi Damar Hastalıkları (Nörovasküler) Bilim Dalı Başkanı ve Beyin Genetiği Programı Direktörü Prof Dr. Murat Günel'in, aynı üniversiteden Dr. Richard Lifton ve Türk doktorlar Kaya Bilgüvar, Yaşar Bayrı ve Zülfikar Arlıer ile birlikte yürüttüğü 15 yıllık araştırmanın sonuçları, dünyanın en büyük tıp dergilerinden biri olan Nature Genetics'te yayınlandı.

Araştırmada, Hollanda'nın yanı sıra, dünyada anevrizmaya bağlı beyin kanamalarının en çok görüldüğü Finlandiya ve Japonya'dan toplanan 10 binin üzerinde kan örneğinden elde edilen genetik materyal (DNA) kullanıldı. Bunların yaklaşık 2 bin 200'ü anevrizma hastalarından, 8 bini de sağlıklı, anevrizması olmayan insanlardan toplandı.

Araştırmada ilk olarak, Avrupalı hastaların kanlarındaki (DNA) 300 bin değişik bölgeye bakıldı. Sonuçta, 3 bölgedeki değişikliklerin anevrizma riskini tüm dünya toplumlarında artırdığı belirlendi.

Araştırma sayesinde, basit bir kan testiyle beyin kanaması olmadan anevrizma oluşma riski yüksek hastaların tespit edilebileceği bildirildi.

Bu kişiler belirlenince, MR Anjiyo ve KT Anjiyo gibi radyolojik tetkiklerle takip edilebilecek. Oluşumu belirlenebildiği takdirde de anevrizma, patlamadan önce cerrahi veya damar içi yöntemler kullanılarak tedavi edilebilecek.

Anevrizma Ouşmasının Nedenleri

Günel, bu araştırma sayesinde ortaya çıkarılan 3 genin tespitiyle, söz konusu hastalığın oluşum nedenlerinin de anlaşılmaya başlandığını bildirdi.

Araştırmayla, hiç beklenmedik bir şekilde, her 3 genin de damarlardaki bozukluğu tamir eden kök hücreleri etkilediğinin belirlendiğini anlatan Günel, ''Bu genlerdeki bozukluklar, beyin damarlarının sertleşerek erken yaşlarda bile yaşlanmalarına yol açıyor. Bu erken yaşlanmaya bağlı olarak da anevrizmalar ortaya çıkıyor ve zamanla patlayarak beyin kanamalarına ve felçlere sebep oluyor'' şeklinde konuştu.

Günel, uzun vadedeki hedefinin, bu sonuçlara bağlı olarak yeni tedaviler geliştirerek, anevrizmaları kanamadan teşhis edip yeni yöntemler kullanarak hastaları iyileştirmek olduğunu söyledi.

Türkiye'de Anevrizma Hastalığı

Günel'in verdiği bilgiye göre, anevrizmaların toplumda görülme riski yaşla artıyor.

ABD'de yapılan araştırmalara göre, hastalık 60 yaşında toplumun yüzde 5 gibi büyük bir kısmını etkileyebiliyor.

Türkiye gibi sigaranın çok içildiği ve yüksek tansiyonun sık görüldüğü toplumlarda, bu oran yüzde 5'in üzerine bile çıkabiliyor. Ancak, Türkiye'de bu konuda yapılan bir araştırma olmadığı için, tam bir sayı verilemiyor.

Sadece Türkler'de etkin genlerin varlığının mümkün olduğunu, ancak, Türkiye'de böyle bir araştırma yapılmadığı için bunun var olup olmadığının henüz bilinmediğine dikkati çeken Murat Günel, ''Bu yüzden böyle bir araştırmanın Türkiye'de de yapılarak, Türkler'e özgü bu genlerin saptanması halinde, gereken önlemlerin alınması çok önemli'' diye konuştu.

İNTERNET HASTALIK YAPIYOR

Karşılaştığı herhangi bir sağlık sorunu karşısında hemen internete başvuranlar çoğu kez kendilerini "hastalık hastası" yapacak bir sürece giriyor.
Washington'da Microsoft Araştırma Grubu'ndan 2 araştırmacının yaptığı geniş kapsamlı çalışmada, kişilerin ziyaret ettiği siteler incelendi ve çalışmanın bir parçası olarak 515 bireyin sağlıkla ilgili araştırmaları tetkik edildi. Dr. Ryen White ve Dr. Eric Horvitz, web araştırma cihazlarının sağlıkla ilgili kaygıları yükselttiğini belirledi. Web araştırma uzmanı White ve Yapay Zeka Geliştirme Derneği'nin Başkanı Horvitz, sayısız bilgi kaynağıyla internetin, özellikle bir teşhis arandığında, tıp konusunda bilgisi az olan ya da hiç bu bilgiye sahip olmayan kişilerde endişeyi artırabileceğini gösterdi. "Hastalık hastalarının" sıradan ve zararsız belirtileri ciddi bir hastalığın işaretleri olarak yorumlayabileceğine dikkati çeken White ve Horvitz, başı ağrıyan bir "hastalık hastasının" internette araştırma yaptıktan sonra beyninde tümör olduğu sonucuna varabileceği ya da göğsünde ağrı hisseden bir başkasının kalp krizi geçirdiğini sanabileceği örneğini verdi. Bu tür çıkarımların endişenin yanı sıra vakit kaybına ve gereksiz sağlık harcamalarına neden olabileceği de vurgulandı.

DİŞÇİ KORKUSUNA SON

Miniklerin en büyük korkularından dişçi koltuğu ve ideal hekim. Artık bu korku tarihe karışacak.

Uzman diş hekimleri tedaviye uyum göstermeyen, aşırı endişeli çocuklara temel yönetim teknikleri uygulayarak müdahale edebiliyor. Fakat psikolojik yöntemlerin yetersiz kaldığı durumlar da yaşanabiliyor.

BeşOnbeş Özel Çocuk Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği uzman doktorlarından Gözde Işıksal, aşırı endişe ve korkunun olduğu vakalarda, ağrı ve acının hissedilmeyeceği, anestezi olmadan, sedatif ilaçların kullanıldığı, Sedasyon yöntemine başvurulabildiğini ve bu yöntemin genel anestezi uzmanları ile sağlıklı bir klinik ortamında gerçekleştirildiği takdirde başarılı ve sağlıklı bir yöntem olduğunu belirtiyor…
Sedasyon Nedir?

Psikolojik telkinlerin de yetersiz kaldığı, aşırı endişeli vakalarda uygulanabilen, farklı yöntemler kullanılarak hastanın santral sinir sisteminin baskılanması sonucu çevre ile ilişkisinin ve bilincinin azaltılması yöntemine 'sedasyon' deniyor.

Çocuklarda Sedasyon

Çocuğun diş tedavileri sırasında daha uyumlu ve rahat olmasını sağlayan bir teknik olan 'SEDASYON', doğru klinik ve uzman eller tarafından uygulandığında oldukça güvenilir bir yöntem! Dr. Dt. Gözde Işıksal, yöntemin tüm çocuklarda uygulanabildiğini, BeşOnbeş Özel Çocuk Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği'nde diş tedavilerinden korkanların yanı sıra bir seansta birden fazla işlem gerektiren vakalarda yada özürlü çocukların tedavisinde de tercih edildiğini belirtiyor.

Sedasyon Nasıl Uygulanıyor?

BeşOnbeş Özel Çocuk Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği, uzman hekimleri tarafından uygulanan bu yöntem oldukça basit ve pratik olma özelliğine sahip. Genel anestezi uzmanı, işlemi çocuğa telkinler vererek, bazı ilaçların kullanıldığı uyutma yöntemi ile bir ameliyathanede değil klinikte rahatlıkla gerçekleştirebiliyor.

KANSER ÖNCEDEN BELİRLENEBİLİR Mİ?

Kanser ortaya çıkmadan önce ipucu veriyor mu? Kanser önceden saptanabilir mi?

Kanser hastalığında psikiyatrik şikayetlere çok sık rastlanıyor. Kişinin çektiği ızdırap ve tedavinin zaman alması moral değerlerini zayıflatıyor ve kişiyi depresif yapabiliyor. Konsülyasyon ve Liyozen Psikiyatrisi konusunda çalışmalar yapan Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. M. Kemal Arıkan, kanser ve psikiyatrik hastalıkların beraber olduğu vakalarda tanı koymada objektif ölçüm yöntemlerinden bahsetti.
İşte Arıkan'ın açıklamaları:

"Psikiometrik incelemeler adı altında geçmektedir. Tabi metastaz ve benzeri durumlar hesaba katılarak diğer biyolojik araştırma yöntemlerinden de yararlanılıyor. Psikiometrik incelemerin önemi büyük. EEG'nin buradaki fonksiyonu çok önemli. EEG yöntemi, öncelikle beyin metastazı olup olmadığını ortaya koyabilen oldukça ucuz ve basit bir yöntemdir. İkinci olarak da paraneoplastik sendrom adı verilen henüz kanser ortaya çıkmadan beliren bir tablo var. O tablo bir çeşit limbik ensefalite benzer. EEG bulgusu ile saptanabildiğine dair ipuçları var. EEG vasıtasıyla belirli kemoterapötiklerin psikiyatrik bir sendroma yol açıp açmayacağını önceden kestirmenin mümkün olabileceğini düşünüyorum. Söz konusu kemoterapötiklerin başında örneğin malign melanoma için hemen tek seçenek olan alfa interferon gelmektedir.

Fast Food Alzheimar Yapıyor

Alzheimer'a yakalanmak istemiyorsanız abur cuburdan uzak durun. İsveçli bilimadamları yağ, şeker ve kolesterol açısından zengin besinler tüketmenin beynin bunamanın erken aşamasıyla ilişkilendirilen kısmını harekete geçirdiğini keşfetti.

Yapılan bu yeni araştırma sağlıklı beslenmenin Alzheimer riskini azaltığına dair sayıları git gide artan kanıtlara bir yenisini daha eklemiş oldu. Herald Sun'da yer alan habere göre, bilimadamları deneyde genetik olarak Alzheimer'a yatkın hale getirilmiş farelerde abur cubur ile beslenmenin etkilerini inceledi. Aylar süren şeker, yağ ve kolesterol açısından zengin bir beslenme sonrasında farelerin beyni incelendi. Testler abur cubur yiyeceklerin Alzheimer hastalarının beyninde karışıklığa yol açan "tau" ismindeki proteinin yapısını değiştirerek beyin hücrelerinin küçülmesine ve ölmesine sebep olduğunu ortaya koydu.

Ayrıca kolesterolün beyinde anıları kaydetmeye yarayan protein seviyesini düşürdüğü ve altmışlı yaşlarda ortaya çıkan kilo fazlasının da ilerki yaşlarda bunamayı tetiklediği de belirtildi.

Gelecek nesil içerisinde Alzherimer hastalarının sayısının iki katına çıkacağı düşünülüyor dolayısıyla bu riski azaltmaya yarayan herhangi bir metot büyük bir önem taşıyor.

Kalp Hastalığında Önemli Gelişme

Bilimadamları farelerde kalp rahatsızlığının ilerlemesini durdurmayı ve hatta bazı negatif etkilerini tersine çevirmeyi başardı. Bu yöntemin yakın gelecekte insanlar üzerinde deneneceği de söyleniyor.

Yapılan çalışma mikroRNA denilen küçük, genetik maddenin kalp hastalığı gelişiminde önemli bir rol oynadığına dair güçlü kanıtlar sunuyor. BBC'nin haberine göre, geliştirilen tedavi yöntemi kalp hücrelerindeki mikro RNA'ları hedefleyerek engelliyor.

Amerikalı bir uzman çalışmanın fare dışındaki hayvanlar üzerinde de denendiğini ve birkaç yıl içerisinde insanlar üzerinde denenebileceğini öne sürdü.

MikroRNA maddesinin kalp dışında başka hastalıkların oluşmasında da çok önemli bir etkisi olduğu önceden açıklanmıştı. Bu maddenin birincil görevi genlerimizin hareketlerini düzenlemek fakat hücre içerisinde pek çok türü olduğu için, bilimadamları hangisinin en önemli rolü oynadığını belirlemeye çalışıyor.

Alman ve Amerikalı araştırmacılar özellikle mikroRNA-21 adlı tür ve bunun "kalp fibroblastı" denilen kalp hücresindeki rolü üzerinde duruyor. Kalp yapısının oluşumuna yardımcı olan bu hücre, kalp hastalığı sırasında kalbin çalışmasını engelleyen ilerleyici özelliğe sahip kabuk bağlamada (skarlaşma) sürecinde de oldukça etkili. Yakın bir zamana kadar bu durumu tersine çevirmenin imkansız olduğu düşünülüyordu. Ancak uzmanlar, zayıflayan bir kalbin hücrelerinde mikroRNA seviyesinin daha yüksek olduğunu ve bunun söz konusu artış sırasında ortaya çıkan doku bozulmasını haber veren kimyasal bir sinyalle bağlantılı olduğunu keşfetti.

Farelerde yapılan deneylerde mikroRNA'yı bloke eden bir kimyasal kullanıldı ve seviye artışının önüne geçilmesinin yanı sıra, hayvanların kalp fonksiyonlarının da geliştiği belirtildi. Elde edilen bulguların kalp ilaçları açısından yeni bir umut taşıdığına inanılıyor.

Sigara İçen Kadınların Ömrü 14,5 Yıl Azalıyor

Amerikan Kadın Hastalıkları ve Doğum Koleji (ACOG)'nin raporuna göre, sigara, kadınların yaşamından 14,5 yıl çalıyor.

Amerika'daki her beş kadından birinin sigara içtiği belirtilen raporda, Amerika'daki yaklaşık 438 bin kadın ve erkeğin, aktif ve pasif sigara içmesinden dolayı erken öldüğü açıklandı. Dr. Sharon Phelan, "Sigara içmek kadınların yaşam sürelerini ortalama 14,5 yıl azaltıyor. Sigaranın kadınlar üzerindeki kanıtlanmış hasar verici etkileri çok kapsamlı." dedi.

İNSANIN FİZİKSEL SAATİ

Biyolojik saat, insan bedeninde olan birçok olayın ritmini belirler. Bu şema, sabah kalkıp öğlen yemek yiyen ve akşam uyuyan bir insanın günlük döngüsünü gösteriyor.

Günlük beden ritmi, gece ve gündüzle paralellik gösterse de kişisel farklar, ortamın sıcaklığı, egzersiz, stres gibi unsurlar bunu etkileyebilir.

24.00 Gece yarısı. Uykunun ilk evresi başlıyor.

01.00 Beden kendini uykuya programlıyor. Dikkat azaldığından bu saatte çalışanların hata yapma olasılığı, iş ve trafik kazaları artıyor.

02.00 Derin uyku. Melatonin en yüksek düzeyde. Beden soğuğa karşı aşırı duyarlı oluyor. Görme duyusu ve refleksler zayıflıyor. Gece yapılan trafik kazalarının çoğu bu saatte oluyor.

03.00 Melatonin salgılanması azalıyor. Kişide kararsızlık ve melankolik hissetme artıyor. İntihar vakaları bu saatte çok görülüyor.

04.30 Beden sıcaklığının en düşük olduğu saat.

05.00 Erkeklik hormonu çok salgılanıyor. Stres hormonları artmaya başlıyor ve kaybolan enerji geri geliyor.

06.00 Kortizon salgılanması artıyor, beden uyanmaya başlıyor. Metabolizma hareketlenerek günün işleri için enerji ve proteinleri hazırlamaya başlıyor.

06.45 Kan basıncında ani yükselme.

07.00 Beden tüm gücünü daha toplayamadığından spor yapmak önerilmiyor. Sabah erken saatlerde yapılan yorucu sporlar kalbe gereksiz yere yüklenilmesine yol açıyor. Sindirim sistemi çalışmaya başlıyor. Güne iyi hazırlanmak için güzel bir kahvaltı şart.

07.45 Melatonin salgılanması duruyor.

08.00 Nikotinin sağlığa en çok zarar verdiği saat. Sabah içilen sigara damarları her zamankinden çok daraltıyor

08.30 Bağırsak hareketleri başlıyor.

09.00 Bedenin kuvveti artmaya başlıyor.

10.00 Yüksek alarm durumu. Enerjimiz yüksek, verimlik üst düzeyde, beyin yaratıcı ve dinamik.

11.00 Beden artık forma girdi. Beynimiz nızlı çalışıyor, özellikle hesap işleri zorlanmadan yapılıyor.

12.00 Öğle zamanı. Artık karnımız acıkıyor, dikkatimiz azalıyor, midedeki asit miktarı artıyor.

13.00 Beden formdan düşmeye başlıyor, verimlilik azalıyor. Sindirim başladığı için dolaşımdaki kanın büyük bölümü bağırsakların çevresinde.

13.30 Kan basıncı düşüyor, kendimizi bitkin hissediyoruz.

14.30 Çevre koşullarına en yüksek uyum.

15.00 Enerjimiz geri geliyor. Belleğimiz tam formunda. Sabahkinden az olmakla birlikte ikinci verimliliğe yaklaşıyoruz.

15.30 En hızlı tepki dönemi, reflekslerimiz hızlı.

16.00 Kalp-damar sisteminin verimliliği çok yüksek, kas gücü dorukta.

17.00 Organların etkinliği üst düzeyde. Kuvvetimiz artıyor. Spor için en iyi saat.

18.30 Kan basıncı en yüksek seviyeye ulaşıyor.

19.00 Beden sıcaklığının en yüksek olduğu saat.

21.00 Melatonin salgılanması başlıyor.

22.30 Bağırsak hareketleri yavaşlıyor.

23.00 Dinlenme saati. Bedende stres hormonu salgılaması duruyor. Sakinleşip gevşiyoruz. Kan basıncı ve beden sıcaklığı düşüyor.

MS (Multipl Skleroz) Hastalığı İçin Erken Teşhis Umutları

Manyetik Rezonans Görüntüleme'yle (MR) beyni tarayarak, Multipl Skleroz (MS) hastalığının belirtilerini hastalık ortaya çıkmadan uzun yıllar önce tespit etmenin mümkün olabileceği belirtildi.


ABD'nin Kaliforniya Üniversitesi'nden Dr. Darin Okuda, San Francisco kentinde baş ağrısı, migren gibi çeşitli sağlık sorunları sebebiyle beyin taramaları yapılmış 44 hasta üzerinde çalıştıklarına dikkat çekerek, bu kişilerden üçte birinde 5 yıl içinde MS hastalığının belirtilerinin ortaya çıktığını söyledi. Okuda, 44 hastanın tamamında MS olan kişilerde görülen belirtiler olduğunu, MS'in gelişip gelişmediğini görmek için takip etmeye devam ettikleri bu hastaların yüzde 30'unda ortalama 5,4 yıl içinde MS belirtilerinin geliştiğini ifade etti. Okuda, beyin anormallikleri olan insanlarda MS'e yakalanma riskinin ne olduğunu anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguladı. Beyin ve omurilik hastalığı olan MS, beynin görme, konuşma gibi fonksiyonlar üzerindeki denetim yeteneğini bozuyor. Dünyada 2,5 milyon kişinin MS hastalığından etkilendiği bildiriliyor.

Sigaradan, 25 Yılda 5 Milyon Türk Vatandaşı Hayatını Kaybedecek

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Temiz Nefes Sigarasız Yaşam Derneği Başkanı Doç. Dr. Celal Karlıkaya, "önümüzdeki 25 yılda 5 milyona yakın Türk vatandaşının sigaradan öleceği ve bunun ülkemiz ekonomisine yaklaşık 1,5 trilyon dolara mal olacağı tahmin edilmektedir" diyor.

Sigaranın kanser, nefes darlığı, kalp, beyin ve damar hastalıkları gibi 20;den fazla öldürücü ve 50'nin üzerinde öldürücü olmayan hastalığın ve sağlık sorununun nedenini teşkil ettiğini savunan Doç. Dr. Karlıkaya, 2005 yılında dünya genelinde 5 milyon, Türkiye'de ise 100 bin kişinin hayatını kaybettiğini, bu sayının 2030 yılına kadar her yıl dünyada 10 milyon, Türkiye'de ise 240 bin kişiye yükseleceğinin tahmin edildiğini ifade etti.

Yukarıdaki açıklamaya bir bakarmısınız lütfen! Yılda çeyrek milyona yakın insanın hayatını yitirmesi bekleniyor. Bu ne kadar büyük bir rakam. Ne kadar korkunç bir sonuç. Sigaranın vermiş olduğu zararlar ve vereceği zararlar hiç tartışmasız çok büyük boyutlara ulaşmış durumda. Ve bunun önlemi alınmassa, korkarım ki bu durum daha da vahim bir hal alıcaktır.
Sigara insan hayatını söndürmeye devam ediyor, maddi manevi zararlar vermeye devam ediyor. Artık kendinize ve yakınlarınıza dur demenin zamanı gelmedi mi sizce? Herşey bukadar açık ve net iken, hepimizin bu soruna el atmamızın vakti gelmemiş midir?

Sigaranın maddi zararları çok ama manevi zararları bundan daha da çok. Kendi ellerimizle kendi hayatımızı sonlandırıyoruz! Var mı bunun daha ötesi? Etrafımızda yaşanan o kadar örnekler görüyoruz ki, bunlardan etkilenmeyip acaba
ciddi sağlık sorunları yaşadıktan sonra veya hayatımızı kaybedeceğimiz an mı vazgeçicez! O zaman herşey için çok geç olmaz mı..

Yeter ki sigarayı bırakmayı karar edinin, inanın gerisi çok kolay ve yaşam sizin için sanki yeniden başlamış gibi olacaktır. Öncelikle yakınlarınızdan bu konuda destek isteyin. Doktor'unuza danışın. Ayrıca sigarayı brakmanız için bir sürü tedavi merkezi vardır, sivil toplum kuruluşları farklı kampanyalar yürüterek sizlere yardımcı olmaya çalışmaktadırlar. Önemli olan, sigarayı gerçekten bırakmak istemek.

Domuz Gribi Tehdidi Devam Ediyor

Meksika'yı etkisi altına alan ve başka ülkelere de yayılmaya başlayan domuz gribi hakkında genel bilgiler..
Meksika'da başlayan Domuz Gribi, dünyaya yayılmaya başladı. Sadece Meksika'da ölü sayısı 100 aştı. Merkezi Cenevre'de bulunan Dünya Sağlık Örgütü (WHO), gribin, kuş gribinin 2003'te tekrar belirmesinden bu yana en geniş çaplı yaygın hastalık riskini taşıdığını açıklaması, tehdidin boyutunu gösteriyor. Örgüt, domuz gribi virüsünün evrim geçirip çok daha tehlikeli hale gelebileceği
uyarısında bulunmaktan da kaçınmadı.

Dünya genelinde sağlık yetkililerini alarma geçiren domuz gribi, bir solunum hastalığı. Virüs insanlara domuzlardan solunum yoluyla bulaşıyor. WHO'ya göre domuz yiyerek virüs kapma olasılığı bulunmuyor. Domuz gribi domuzdan insana ve insandan insana bulaşabiliyor. İnsandan insana, hapşırık, öksürük ve hatta ele bulaşması halinde tokalaşma yoluyla bulaşabilen domuz gribine karşı doğal bağışıklığımız bulunmuyor. Bilgisayar klavyesi gibi virüslü bir yerle temas ettikten sonra burna ve ağıza dokunulması da hastalığın yayılmasına neden olabiliyor.

Hastalığa A tipi H1N1 adlı virüsün daha önce hiç görülmemiş bir türü yol açıyor. Bu tür, insan, domuz ve kuş gribi virüslerinin karışımından oluşuyor. Domuz gribinin belirtileri bildiğimiz grip vakalarından pek farklı değil: Kuru öksürük, ani ateş, boğaz ağrısı, eklem ağırıları, üşüme, bitkinlik ve baş ağrısı. bunların dışında, aşırı kusmaya ve ishale neden olabiliyor. Yaygın grip tipleri, genelde yaşı ilerlemiş insanları hedef alırken domuz gribinde ölümcül seyreden vakalar ise daha çok 25-45 yaş arasındakilerde görülüyor.

Tedavisine gelince, ABD'li yetkililer kendi rastladıkları vakalarda Tamiflu ve Relenza adlı ilaçların etkili olduğunu duyurdu. Normal grip aşısıysa tedavide etkili olmuyor. Domuz gribine karşı bir ayrı bir aşı geliştirmeninse aylar alabileceğine dikkat çekiliyor.
Yeni grip virüsleri ise insan vücudunun bağışık olmaması ve ilaç geliştirmenin süre alması nedeniyle çok çabuk yayılabiliyor. Domuz gribi, genetik açıdan bakıldığında, ilaçla karşı konulabilen H1N1 virüsünden farklılıklar içeriyor.

Araştırmacılar, Erkek Doğum Kontrol İğnesinin Etkili Olduğunu Kanıtladılar

Erkekler için geliştirilen doğum kontrol iğnesinin yüzde 100'e yakın etkili olduğu belirlendi.
Daily Mail gazetesinin haberine göre, 1000 kadar erkek üzerinde yapılan araştırmada, iki yıllık süre içinde iğneyi kullanan her 100 erkekten sadece biri eşinin, gebe kalmasına yol açtı.

Hiçbir doğum kontrol yönteminin yüzde 100 etkili olmadığını hatırlatan araştırmacılar bunun çok başarılı bir sonuç olduğunu belirttiler.

Testosteron iğnesi, kısırlık sorunu olmayan ve daha önceki yıllarda çocuk sahibi olmuş 20-45 yaş arası Çinli erkeklerde denendi. Bu erkeklerin 18-38 yaş arasındaki eşlerinin de herhangi bir kısırlık problemi bulunmadığı belirtildi.

Pekin'deki Ulusal Aile Planlaması Araştırma merkezinin araştırmasında, yöntemin yan etkisinin bulunmadığı ve sperm sayısının iğneyi bıraktıktan 4 ila 6 ay sonra eski haline geldiği belirtildi.

Aylık 500 miligram verilen testosteron iğnesi, FSH ve LH olarak bilinen düzenleyici beyin kimyasalının seviyesini azaltıyor. Bu da sperm üretimini engelliyor.

Testosteron temelli doğum kontrol yönteminin etkisiyle ilgili araştırma, "Journal of Clinical Endocrinology and Metabolism"in gelecek ayki sayısında yayımlanacak.

Doğru Tansiyon İçin Aletin Bakımını Yaptırın

Evde kullanılan tansiyon aletlerinin 1-2 yılda bir bakımlarının yapılması gerektiği hatırlatıldı.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Nefroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tekin Akpolat, Türkiye'de yaklaşık 15 milyon kan basıncı yüksek hasta olduğunu, evde kan basıncı ölçümünün giderek yaygınlaştığını söyledi.

Kan basıncı yüksek hastaların yüzde 8'inin kan basıncının kontrol altında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Akpolat, ancak bunu söylemek için ölçümün nerede yapıldığının önemli olduğunu vurguladı.

Evde ve hastanede yapılan kan basıncı ölçümlerinin farklı olduğunu belirten Prof. Dr. Akpolat, şöyle devam etti:
''Doğru olmayan kan basıncı ölçümleri hastanın tedavisini zorlaştırabileceği gibi, tedavinin iyi düzenlenmesine engel olarak hastaya zarar verebilir. Bu nedenle evde kullanılan tansiyon aletlerinin 1-2 yılda bir bakımları yapılmalı ve doğru ölçüm yapıp yapmadıkları kontrol edilmelidir.''

OMÜ Tıp Fakültesi Hemodiyaliz ve Onkoloji Merkezi Hipertansiyon polikliniğinde tansiyon aletlerinin doğruluğunun kontrol edilebildiğini bildiren Prof. Dr. Akpolat, evde yapılan kan basıncı ölçümü için hastaların dikkat etmesi gereken kuralları ise şöyle sıraladı:
''Tansiyon aletinin kullanma kılavuzu dikkatle okunmalı ve mutlaka kurallara uyulmalı. Ölçüm esnasında dirsek kol-kalp hizasında olacak şekilde mutlaka desteklenmelidir. Kan basıncı ölçülecek kişi mutlaka dinlenmiş olmalıdır. Kan basıncını ölçen kişi gerekli eğitimi almış olmalıdır. Alet pille çalışıyorsa pil zayıf olmamalıdır. Kan basıncını ölçen aletin doğru ölçüm yaptığından emin olunmalıdır.''

Prof. Dr. Akpolat, hastane ölçümlerinde hedef kan basıncının 14/9 cm hg, ev ölçümlerinde ise 13.5/8.5 cm hg olduğunu kaydetti.

Kanser Teşhisi Hücre Safhasında Yapılacak

İngiltere'de bir Türk bilimadamının başında olduğu ekip, kanda yayılan kanser hücresi olup olmadığını belirleyecek bir test geliştirdi. Testle, kanser hücresinin sinyali belirlenerek, kansere yol açan genin susturulması hedefleniyor.
İngiltere'deki London Imperial College'de öğretim üyesi olan Prof. Dr. Mustafa Camgöz, ekibiyle birlikte kanser oluşumunu hücre düzeyinde belirleyecek bir test geliştirdi. Testin klinik safhasına geçtiğini söyleyen Camgöz, ”Dolaşan tümör hücreleri testi, artık laboratuvardan kliniğe girme safhasında. Yüzde 100 güvenle diyebilirim ki, 5 yıl içinde rutinleşir” dedi.

Kanser hücreleri normal hücreden farklı olarak kanda çok hızlı hareket ediyor ve hızla vücuda yayılarak hastanın ölümüne neden oluyor.
Geliştirilen test, kanser hücresini ürettiği sinyalden yakalıyor. Test şimdilik meme, akciğer ve prostat kanserinin erken tanısı için deneniyor.

Sinyal İpucu Veriyor
Sinyalin kendilerine yardımcı olduğunu belirten Prof. Camgöz, şunları söyledi: “Dolaşan tümör hücrelerini bulunarak bu kanser yola çıkmış mı; kanser türüne göre ameliyat mı ilaç mı, yoksa radyasyon mu olur gerekeni yapalım. Sinyalden geri dönüp proteine, proteinden gene dönüp protein ve geni susturma yolundayız. Sinyal bize ip ucu veriyor, hiperaktiviyeti önleyip kanserin yayılmasını önlüyoruz.”

Sihirli Mermi
3. Ulusal Moleküler Tıp Kongresi'ne katılmak için İstanbul'a gelen Mustafa Camgöz 'ün ikinci çalışması ise sihirli mermi adını taşıyor.

Camgöz, “Sihirli mermi yolunu bilerek tümörü tanıyan bir mermi. Kan yoluyla vücuda verip tümör üzerine gönderip antikorun tümörü söndürmesini bekliyoruz. Antikora, zarar verici bir molekül bağlayıp tümöre gönderiyoruz bomba gibi tümörü patlatıyor” dedi.

Domuz Gribi Aşısı Üretildi!

Amerikalı ve Avustralyalı bilimciler, yeni domuz gribi aşısının tek dozunun yetişkinleri hastalıktan korumak için yeterince güçlü olduğunu açıkladı.

Avustralyalı aşı üreticisi CLS şirketi, deneme aşamasındaki aşının bir doz olarak uygulandığı insanların yüzde 75 ile 96’sının hastalıktan korunduğunun tespit edildiğini belirtti. Aşı etkisini 8 ile 10 günde gösteriyor. Amerikalı bilimcilerin ekim ayında piyasaya sürülecek yeni domuz gribi aşısıyla elde ettiği veriler de aşının insanları hızla korumaya başladığını kanıtlıyor.

7 Yaşındaki Çocuk Kulağıyla Görüyor!

Yedi yaşındaki Yarasa Çocuk Lucas Murray'ın yaptıkları herkesi şaşırtıyor...

Dorset şehrinde yaşayan yedi yaşındaki Lucas Murray, İngiltere’de yarasaların “ekolokasyon” (ses titreşimiyle yer tespiti) yetenekleriyle çevrelerini algılamasıyla geliştirilen teknikle ilk duyan kişi oldu. Doğuştan görme engelli “Yarasa Çocuk” lakaplı Murray, sadece dilini şıklatarak ekolokasyon tekniğini uyguluyor. İki yıldır tekniği öğrenen çocuk, ağzıyla kısa ve keskin bir ses çıkarıp yankıya göre karşısında ne olduğunu anlayabiliyor.
Koşuyor, oynuyor
Ekolakasyon tekniği sayesinde görebilen Murray, istediği gibi koşabiliyor, basketbol oynayabiliyor, kayalıklara tırmanabiliyor. Daniel Kish (41) isimli bir görme engellinin eğittiği Murray, “Şakırdatma sistemini sevdim, fakat öğrenmesi çok zordu” dedi. Ekolokasyon tekniğinde, yarasa, yunus ve balina gibi hayvanların çıkardıkları çok yüksek frekanslı ses dalgalarının, cisimlere çarpıp geri dönmesi yardımıyla yönlerini bulmasını sağlıyor.

Bilimde Müthiş Buluş!

AIDS virüsünün bulaşmasını önlenmeye yardımcı olacak aşı geliştirildiği bildirildi.

Amerikan ordusu ve Taylandlı yetkililerin Bangkok'ta düzenledikleri basın toplantısında, Tayland'da 16 bin gönüllünün katılımıyla yapılan deney sonucu aşının, ölümcül AIDS virüsünün bulaşma riskini yüzde 31 oranında azalttığı açıklandı.
Yetkililer, dünyanın en kapsamlı aşı denemesi olan deneye katılan 18-30 yaş aralığında, HIV testi negatif olan Taylandlı heteroseksüel kadın ve erkeklerin 3 yıl boyunca takip edildiğini, sonuçta, aşı yapılan 8197 denekten 51'inin, aşı yapılmayan 8198 denekten 74'ünün AIDS virüsü kaptığını belirtti.

Daha önce denenen iki aşının birleşiminden oluştuğu belirtilen aşı, Amerikan ordusunun sponsorluğunda, Amerikan Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü ve Tayland Kamu Sağlığı Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma sonucunda elde edildi.

Enstitü Müdürü Dr. Anthony Fauci, aşının yolun sonu olmadığına dikkati çekti, ancak elde edilen sonuçtan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. Fauci, "Bu sonuçların geliştirilmesi ve daha etkili bir AIDS aşısı elde edilmesi ihtimali hakkında tedbirli bir iyimserlik içindeyim. Bu yapabileceğimiz bir şey" diye konuştu.

Amerikan ordusunda görevli Albay Jerome Kim de deneme sonucu elde edilen başarı oranının çok yüksek olmamasına rağmen aşının, "güvenli ve etkili bir koruyucu aşı elde edilebileceğinin ilk kanıtı" olduğunu söyledi.
105 milyon dolara mal olan çalışmayla ilgili detaylı bilgilerin ekim ayında Paris'te yapılacak bir konferansta açıklanacağı belirtildi.

Çalışmanın, Tayland'da daha önce bu konuda yapılan çok önemli bir araştırma yüzünden bu ülkede yapıldığı, Tayland hükümetinin de çalışmayı kuvvetle desteklediği bildirildi.

Dünya genelinde her gün 7500 kişi AIDS virüsü kapıyor. 2007 yılında 2 milyon kişi AIDS yüzünden hayatını kaybetti.

2009 Nobel Tıp Ödülü Açıklandı

Nobel Tıp Ödülü'ne layık görülen isimler açıklandı. Bu ödüllerden ikisi kanser ve yaşlılık araştırmalarıyla iki kadına verildi.
 
Amerikalı bilim insanları Elizabeth Blackburn, Carol Greider ve Jack Szostak'ın, kanser ve yaşlanmayla ilgili araştırmaları nedeniyle 2009 Nobel Tıp Ödülüne layık görüldüğünün açıklanmasıyla birlikte, 1901'den beri Nobel Ödülü kazanan kadın sayısı 38'e çıktı.

Avustralya asıllı Amerikalı 60 yaşındaki Elizabeth Blackburn, California Üniversitesinde biyoloji ve fizyoloji profesörü olarak görev yapıyor. Haberi, sabaha karşı saat 02.00'de uyandırılarak aldığını belirten Blackburn, “Ödül almak her zaman güzel bir şey. Takdir görmek çok hoş” dedi.

Baltimore'deki Johns Hopkins Tıp Fakültesinde moleküler biyoloji ve genetik bölümünde profesör olan 48 yaşındaki Greider de haberi sabaha karşı gelen telefonla öğrendiğini, ödül almanın “çok heyecan verici ve beklenmedik” olduğunu söyledi.

Tıp dalında bugüne kadar 10 bilim kadını Nobel Ödülü aldı, ancak ilk kez iki bilim kadını aynı anda bu ödülü alıyor.

Nobel kazanan ilk kadın!
1901 yılında verilmeye başlanan Nobel Ödüllerini kazanan ilk kadın Marie Curie olmuştu.
Curie, hem fizik hem kimya alanında Nobel ödülüne layık görülmüştü.
Yıllar içinde toplam 38 kadın, edebiyat ve barış alanında Nobel Ödülü sahibi oldu, ancak şu ana kadar 1969 yılında verilmeye başlanan Nobel Ekonomi Ödülü alan kadın olmadı.

Tedavisi En Pahalı 10 Hastalik

Amerika'nın ünlü ekonomi dergisi Forbes, tedavisi en pahalı 10 hastalığın listesini yayımladı.

Michigan'daki Altarum Enstitü-sü'nde görevli sağlık ekonomisti Charles Roehrig'in hazırladığı listede tedavisi en pahalı hastalık ruhsal bozukluklar. Bu hastalıkların tedavisi de ilaçları da pahalı. Bunu kalp rahatsızlıkları ve kanser takip ediyor.

1. Ruh sağlığı bozuklukları

Hükümet, bu hastalığın tedavisine yaklaşık 142,2 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı ise yüzde 6. Alzheimer ve Parkinson hastalığı, depresyon, bunalım ve şizofreni gibi hastalıklar ruh sağlığı bozuklukları arasında yer alıyor. Psikiyatrik bozukluklar için maliyet artışı, faydası sınırlı olmasına rağmen yeni çıkan pahalı ilaçlar ile yükseliyor.

2. Kalp hastalıkları

Hükümet, bu hastalığın tedavisine yaklaşık 123,1 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 5. Kalp krizleri halen ülkelerin bir numaralı ölüm nedeni. Ancak, bu hastalığın masrafları düşen bir ortalamada ilerliyor. Çünkü, daha az insan sigara içiyor. Sigara kalp krizi için büyük bir risk faktörü. Kolesterol düşürücü ilaçlar da kalp krizlerini önleyebilir.

3. Travma
Bu hastalığın tedavisine yaklaşık 100,2 milyar dolar harcanıyor. Arabalar artık daha güvenli olmasına rağmen, travma maliyetleri artmaya devam ediyor. Çünkü, her vakayı tedavi etmek için daha fazla para gerekiyor. Bilgisayarlı tomografi taramaları ve diğer teşhis amaçlı testler çok fazla paraya mal oluyor.

4. Kanser
Hükümet, bu hastalığın tedavisine yaklaşık 99,4 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 7. 1996 yılından 2005 yılına kadar tüm tıp maliyetlerinin artmasıyla tüm kanser tedavilerinin maliyeti de artış gösterdi. Ancak, kolon, göğüs ve prostat kanserlerinin tedavi maliyetleri iki haneli oranlarda arttı.

5. Göğüs hastalıkları
Bu hastalığın tedavisine harcanan miktar 64,6 milyar dolar iken, yıllık artan harcama oranı yüzde 6. Akciğer hastalıklarının bu kategorisinde astım, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) bulunuyor. KOAH'ın maliyetleri, sigara içme oranlarında azalma ve birkaç iyi tedavinin varlığından dolayı yavaş yavaş artıyor.

6. Hipertansiyon
Hükümet bu hastalığın tedavisine yaklaşık 50,2 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 9. Yüksek kan basıncı üzerindeki maliyetler sürekli yukarı doğru tırmanıyor. Çünkü, doktorlar hastaları çoklu ilaçlarla daha saldırganca tedavi ediyor. Bu zaman periyodu boyunca, Norvacs gibi popüler birçok pahalı markalı kan basıncı ilacı bulunuyor. Eğer doktorlar, daha ucuz muadil ilaçlara geçerse, bu maliyetler gelecekte düşebilir.

7. Osteoartrit
Hükümet, bu hastalığın tedavisine yaklaşık 48 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 8. Kambur bel çizgisi artritlerin niçin maliyetinin arttığının bir sebebi olabilir. Obezite de artritler için büyük bir risk faktörü. Vioxx ve Celebrex gibi pahalı ilaçların ise 2000 yıllarında tedaviye eklenmesiyle masraflar daha da arttı. Vioxx isimli ilaç, 2004 yılında kalp krizi riskini artırdığına dair bağlantı ortaya çıkınca piyasadan toplatıldı. Pfizer tarafından satılan Celebrex ise toplatılan ilaç kadar popüler değil.

8. Sırt problemleri

Hükümet sırt problemlerinin tedavisine yaklaşık 40,1 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 9. Maliyetin büyük çoğunluğunu omurilik ameliyatları oluşturuyor. Bir nedeni ise sırt ameliyatlarının giderek daha karmaşık ve pahalı olması. Sırt ağrısını tedavi etmek için narkotik ilaçlar daha fazla popüler oluyor. American Medical Association dergisinde yayınlanan bir çalışma, tüm harcamaların insanların daha iyi hissetmesine yardımcı olmadığını göstermiş.

9. Böbrek hastalığı
Hükümetin böbrek hastalığının tedavisi için ödediği miktar ise yaklaşık 35,9 milyar dolar. Yıllık artan harcama oranı yüzde 13. Diyalizin icadı böbrek yetmezliği tedavisinin biçimini değiştirdi. Böbrek hastalığı için diğer pahalı tedavi ise eritropoietin hormonu (EPO), böbrek hastalarındaki kansızlığın tedavisi için Amgen firması tarafından geliştirilmiş bir ilaçtır.

10. Şeker hastalığı

Hükümet, şeker hastalığının tedavisine yılda yaklaşık 35,8 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 8 civarında. Yaklaşık 24 milyon Amerikalı şeker hastası varken, Türkiye'de ise bu rakam tahminen 3 milyon 200 bin. Ancak, bu sayı obezitenin yayılmasıyla her geçen yıl daha da artıyor. Maliyetlerin daha yüksek olmamasının nedeni ise şeker hastalığı ölümlerinin birçoğunun kalp hastalığından kaynaklanıyor olması. Bunun maliyeti de ayrı olarak değerlendiriliyor

Kanser Hücresini Yok Eden Enzim bulundu

[lösemi.jpg]Bilim adamları, birçok kanserin sorumlusu olduğuna inanılan genin hücrelerini yok eden enzim bulduklarını açıkladılar.

İngiltere Kanser Araştırma Merkezi ve Uluslararası Kanser Araştırma Derneği'nde görevli bilim adamları, proteaz HtrA2'nin birçok lösemide, göğüs ve akciğer kanserlerinde yüksek seviyede bulunan onkojen WT1 hücrelerini temizleyebildiğini buldular.
WT1'in kanserde iyi bilinen bir faktör olduğunu belirten araştırmacılar, ender görülen kanserlerden olan Wilms' tümörünün böbrek gelişimini bastırdığını açıkladılar.
Molecular Cell dergisinde yayınlanan en son araştırmada, ilk kez WT1 hücrelerini yok eden enzimin keşfedildiği açıklandı. Manchester's Üniversitesi Yaşam Bilimleri Fakültesi'nden Dr Jorg Hartkamp, "Kansere WT1'in yol açtığı yıllardır biliniyordu. Ancak, bunun nasıl işlediği anlaşılamamıştı. Böylece, WT1'in düzenleyici etki alanı üzerinde çalışırken, kazayla proteaz HtrA2'nin rolünü keşfettik. Bu keşif daha büyük etkiye sahip. WT1'in eksik yerlerini doldurduk. Bu eksik yerler de enzimin WT1 hücrelerini temizleyebilmesidir" diye konuştu.

DEMİR ADAM FİLMİ DİVX İZLE

ALACAKARANLIK FİLMİ DİVX

RECEP İVEDİK FİLMİ İZLE

RECEP İVEDİK

SİHİRLİ KUTU FİLMİ İZLE

SİHİRLİ KUTU FİLMİ HD KALİTESİNDE

ISSIZ ADAM FİLMİ

ISSIZ ADAM

BUZ DEVRİ 3

Buz Devri 3

AŞK TUTULMASI

İŞKENCE ODASI FİLMİ

Frankenstein Filmi

AVATAR FİLMİ TÜRKÇE

MANHATTANDA SİHİR FİLMİ İZLE Divx İZLE

 
Support : Ahmet Şahin Tarafından Hazırlanmıştır | İLetişim | Pcmerkez
Copyright © 2011. TR SİNEMALAR ONLİNE FİLM İZLE - All Rights Reserved
Temayı Hazırlayıp Editleyen Pcmerkez Published by İLetişim
Proudly powered by Temayı Kullanan Blog